Bloğu
epeydir ihmal ettim, yazacak şeyler çok birikti. Tek yazıda birkaç konuyu
özetlemeye çalışacağım inşallah. Bu arada yazılar çok uzun diye de eleştiri
aldım, kısaca anlatabilmek becerebildiğim bir şey değil maalesefJ
İlk
olarak katıldığım bir seminerden bahsetmek istiyorum. 28 Mayıs’ta Gaziemir
Müftülüğünde psikolog İlknur Peder’le “Kadın İsterse” konulu seminere katıldım.
İlknur hanımın ismini daha önce duymuştum hatta kendisinden yardım almak
istediğim bir dönem olmuştu ama o zaman tanışmak fırsat olmadı. Zaman geçti,
fırsat kendiliğinden benim ayağıma geldi. İlknur Hanım doğuştan engelli biri
olarak hayata pek çoğumuzdan geride başlamış. Zor bir hayatın kahramanı
kendisi. Fakat bu engeller ve zorluklar karşısında çoğumuzun yaptığı gibi
karalar bağlamak, şikayet etmek, depresyona girmek yerine gayret etmiş, pes
etmemiş, başka insanlara örnek olabilecek bir noktaya gelmiş. Onun hayat
hikayesini anlatmıyorum, merak edenler internetten araştırabilir. Seminerde
anlattıklarından biraz bahsetmek gerekirse, Kadın İsterse başaramayacağı şey
yok, seminerin özetiydi. Negatif enerji yayan insanlardan uzak durun, dedikodu
= gıybet yapılan ortamlara girmeyin dedi.
Negatif enerjiyi yayan yada bizi olumsuz etkileyen insan evimizin içindeyse,
o halde görünmez tıkaçlarınız olsun ve kulağınız size gelen olumsuzlukları
duymasın dedi. Kayınvalidem şunu dedi, görümcem bana bunu yaptı gibi meseleleri
kafasına takan insanlar genellikle yapacak daha önemli bir işi yada önünde
hedefi olmayan insanlardır dedi. Böyle bir durumda kendinize uğraşacak bir
şeyler bulun, bir hobi edinin, kitap okuyun, size veya başkalarına faydalı
olabilecek bir şeylerle meşgul olun, böylece ufak tefek şeyleri sorun haline
getirip kendinizi yıpratmanıza gerek kalmaz dedi. Akşamları dizi takip etmenin,
tv bağımlılığının bize çok zaman kaybettirdiğini hatırlattı ve tv yerine kitaba
zaman ayırmanın fayda sağlayacağını söyledi. Son olarak her sabah kalktığınızda
ilk iş olarak aynanın karşısına geçip kendinize “günaydın, günün güzel geçsin,
bugün senin için iyi ve mutlu bir gün olsun” deyin, başkalarının size değer
vermesini beklemeden önce siz kendi kendinize hak ettiğiniz değeri verin dedi.
Bu konuda tüm salondaki bayanlardan söz aldı. Güzel, faydalı ve anlamlı bir
seminerdi. Hem İlknur hanımdan hem de vesile olanlardan Allah razı olsun.
Katıldığım
ikinci seminer Çağdaş Eğitim Kolejinde veliler için düzenlenen bir eğitim
semineriydi. Sevgili dostum Selma’nın misafiri olarak katıldığım seminer okulun
pdr uzmanı Tuğba Tümer hanımefendi tarafından hazırlanıp sunuldu. İlk dikkatimi
çeken şey Tuğba Hanımın narin yapısı ve
genç yaşı oldu. Fakat hemen sonra akıllı, kararlı ve kendini iyi yetiştirmiş
bir uzman karşısında olduğumuzu anladım, ona hayran oldum. Sunumuna şu soruyla
başladı; HAYATINIZIN ANLAMI NEDİR? Birkaç kişi söz aldı fakat beklenen yanıtı
veremediler. Asıl aranan yanıt şuydu ; hayatın anlamı, anlamı olan bir hayat
yaşamaktır. İkinci soru ise şuydu; HAYATINIZIN AMACI NEDİR? ”İnsanoğlunu
ihtiyarlatan geride bıraktığı yılların çokluğu değil, ideal yokluğudur. Yıllar
cildi kırıştırır, ideal yokluğuysa ruhları öldürür”. Bunun üzerine bir örnek
verdi, nice ihtiyarlar tanıyorum bir hedef uğruna yaşıyorlar ve gözleri ışıl
ışıl, kaç yaşında olurlarsa olsunlar ruhları genç ve dinamik. Öyle gençler de
var ki, bir gayeleri olmadığı için erken yaşta hayattan bezmişler. Eşimiz,
çocuklarımız, mesleğimiz ve gündelik yaşamımız dışında bir anlamı olmalı
hayatınızın dedi. Sizi diğer insanlardan farklı kılan, yaratılış gayenize uygun
bir anlam olmalı bu. Mesela sizi tanıyan insanlar sizin üzerinizde Allah’ın
isimlerinden birinin tecelli ettiğini görmeli. Yada birgün bu dünyadan
ayrıldığınızda sizi gerçekten iyilikle yad edebilecekleri bir özelliğiniz
olmalı. Örneğin çok fedakar bir insandı, başkalarının mutluluğunu kendi
mutluluğundan önce düşünürdü. Yada çok cömert bir insandı her zaman başkalarına
verebilecek bir şeyleri vardı. Yada yetimleri sevindirmeyi çok severdi gibi.
Örnekler çoğaltılabilir elbet. Bunların hepsi bizi diğer insanlardan ayıracak
ve sıradan insan olmaktan çıkarıp yaratılış gayemize uygun insanı kamil olmaya
doğru götürecek güzel vasıflar. Bunun farkına varmamız gerektiğine dikkat
çekti. Yani bu dünyaya sadece yiyip - içip uyumak, evlenmek, çocuk büyütmek,
çalışmak gibi fıtri ihtiyaçlarımız için gönderilmedik, bundan daha ulvi bir
gayemiz var aslında. Her birimiz kendi yaratılış gayemizi bulmalı ve ona
ulaşabilmek için emek vermeliyiz. O günden beri düşünüyorum, benim yaratılış
gayem ne olabilir, Allah’ın hangi isminin üzerimde tecelli etmesini isterdim,
kendim için hangi hedefi belirlemeliyim diye. Bence bu herkesin üzerinde
düşünmesi gereken bir konu. Bir de hepimizin arkasına sığındığı vaktim yok
bahanesine değindi Tuğba hanım. Herkesin ağzında aynı laf var, çok yoğunum
hiçbir şeye vaktim yok. Oysa akşamları tv izlemezsek bir sürü boş vaktimiz olur
ve o vakti kitap okumaya ayırabiliriz. Geceleri 7 saat uyuyorsak bir saat erken
kalkıp meal okuyabiliriz. Eğer 15 yaşında kuranı kerimin mealini bitirmeliyim
diye bir karar verdiysek ve 35 yaşında hala bunu gerçekleştiremediysek, günlük
telaşlar bizi oyalar, ertelemeye devam ederiz ve bir gün kara toprağa
girdiğimizde o meal hala bitmemiş olur. Fakat artık bunun telafisi mümkün
olmaz. İşte bu son cümle tam olarak beni kalbimden vurdu. Çünkü o anlattığı
bendim. Yani Allah bana Tuğba hanım vesilesiyle bir mesaj göndermiş oldu
aslında. Ben de mesajı aldım ve gerekeni yapacağım inşallah. Allah hem ondan
hem de vesile olanlardan razı olsun.
Araya
çok güzel bir Antalya tatili ve bir de seçim gündemi girdi. Antalya tatilini
ayrı bir yazıda uzun uzun anlatmak isterim. Seçim konusunda ise yazmak
istemiyorum, sadece sonucun üzücü ve endişe verici olduğunu düşünüyorum. Umarım
ülkemiz ve hepimizin geleceği için hayırla sonuçlanır.
Son
olarak yaklaşmakta olan Mübarek Ramazan ayıyla ilgili birkaç satır yazmak
istiyorum. Bu konuda hocaannenin bloğunda “çocuklu evde Ramazan’a nasıl
hazırlanılır?” başlıklı yazısını okumanızı hepinize tavsiye ederim. Ben
kendisini severek takip ediyorum ve bu yazıdan da çok ilham aldım. Öncelikle
Ramazan ayı boyunca her gece sahurda teheccüd namazı kılmak için bir fırsatımız
olduğundan bahsediyor. Mümkünse teheccüd namazını çocuğunuzun uyuduğu odada
kılın, çünkü biz uyurken beynimiz çalışmaya devam eder ve hafıza etraftaki
sesleri kaydeder. Sizin kıldığınız namazı ve fısır fısır okuduğunuz duayı çocuk
hafızaya alacak, ilerleyen yıllarda bu onun için güzel bir bilinçaltı olacak
inşallah. İftarlarda sade sofralar kurmaya gayret edin, hem sağlık için hem de
sünnete uygun olması için. Teravih namazına çocuklarla birlikte gidin, hepsini
kılamasanız bile kılabildiğiniz kardır, çocuk teravih sünnetine küçük yaşta
alışmış olur. Bunu uygulamaya kararlıyım hatta mahalledeki çocuklu arkadaşlara
da teklif ettim, çocukları alıp birlikte camiye gidelim diye pek sıcak
bakmadılar. Biz türk milleti olarak konforlu ibadet etmeyi seviyoruz, bu yüzden
de çocukları camilerden uzak tutuyoruz ama yanlış yapıyoruz. Hem biz cemaatle
ibadet şevkinden mahrum kalıyoruz hem de çocukların en güzel yılları ibadet
mekanlarından uzakta geçiyor. Kimse gelmese bile çocuklarımı alıp gitmeye niyet
ettim, güzel sonuçlanır inşallah. Bir başka nokta da Ramazan erzağımızı alıp
ihtiyacı olan bir aileye gitmek, çocuğun bu iyilik ortamına şahit olması ve zihninde
bunun fotoğrafının kalması. Bu da yapılabilecekler listesinde. Siz de bu konuda
yorum bırakıp kendi önerilerinizi paylaşabilirsiniz. Ben hocaanneden çok
istifade ettim, Allah ondan razı olsun. İnşallah hepimiz için bereketli bir ay olur. Geçen Ramazan olduğu gibi İsrail
Filistin’e bomba yağdırmaz inşallah. Dünyanın dört bir yanındaki zulümlerin
bittiği bir ay olur inşallah. Kendi ülkemizde de kaos ortamından uzak, huzurlu
ve lezzetli bir Ramazan yaşarız inşallah. Selametle ve muhabbetle…