13 Haziran 2015 Cumartesi

Ortaya Karışık

                Bloğu epeydir ihmal ettim, yazacak şeyler çok birikti. Tek yazıda birkaç konuyu özetlemeye çalışacağım inşallah. Bu arada yazılar çok uzun diye de eleştiri aldım, kısaca anlatabilmek becerebildiğim bir şey değil maalesefJ

                İlk olarak katıldığım bir seminerden bahsetmek istiyorum. 28 Mayıs’ta Gaziemir Müftülüğünde psikolog İlknur Peder’le “Kadın İsterse” konulu seminere katıldım. İlknur hanımın ismini daha önce duymuştum hatta kendisinden yardım almak istediğim bir dönem olmuştu ama o zaman tanışmak fırsat olmadı. Zaman geçti, fırsat kendiliğinden benim ayağıma geldi. İlknur Hanım doğuştan engelli biri olarak hayata pek çoğumuzdan geride başlamış. Zor bir hayatın kahramanı kendisi. Fakat bu engeller ve zorluklar karşısında çoğumuzun yaptığı gibi karalar bağlamak, şikayet etmek, depresyona girmek yerine gayret etmiş, pes etmemiş, başka insanlara örnek olabilecek bir noktaya gelmiş. Onun hayat hikayesini anlatmıyorum, merak edenler internetten araştırabilir. Seminerde anlattıklarından biraz bahsetmek gerekirse, Kadın İsterse başaramayacağı şey yok, seminerin özetiydi. Negatif enerji yayan insanlardan uzak durun, dedikodu = gıybet yapılan ortamlara girmeyin dedi.  Negatif enerjiyi yayan yada bizi olumsuz etkileyen insan evimizin içindeyse, o halde görünmez tıkaçlarınız olsun ve kulağınız size gelen olumsuzlukları duymasın dedi. Kayınvalidem şunu dedi, görümcem bana bunu yaptı gibi meseleleri kafasına takan insanlar genellikle yapacak daha önemli bir işi yada önünde hedefi olmayan insanlardır dedi. Böyle bir durumda kendinize uğraşacak bir şeyler bulun, bir hobi edinin, kitap okuyun, size veya başkalarına faydalı olabilecek bir şeylerle meşgul olun, böylece ufak tefek şeyleri sorun haline getirip kendinizi yıpratmanıza gerek kalmaz dedi. Akşamları dizi takip etmenin, tv bağımlılığının bize çok zaman kaybettirdiğini hatırlattı ve tv yerine kitaba zaman ayırmanın fayda sağlayacağını söyledi. Son olarak her sabah kalktığınızda ilk iş olarak aynanın karşısına geçip kendinize “günaydın, günün güzel geçsin, bugün senin için iyi ve mutlu bir gün olsun” deyin, başkalarının size değer vermesini beklemeden önce siz kendi kendinize hak ettiğiniz değeri verin dedi. Bu konuda tüm salondaki bayanlardan söz aldı. Güzel, faydalı ve anlamlı bir seminerdi. Hem İlknur hanımdan hem de vesile olanlardan Allah razı olsun.

                Katıldığım ikinci seminer Çağdaş Eğitim Kolejinde veliler için düzenlenen bir eğitim semineriydi. Sevgili dostum Selma’nın misafiri olarak katıldığım seminer okulun pdr uzmanı Tuğba Tümer hanımefendi tarafından hazırlanıp sunuldu. İlk dikkatimi çeken şey  Tuğba Hanımın narin yapısı ve genç yaşı oldu. Fakat hemen sonra akıllı, kararlı ve kendini iyi yetiştirmiş bir uzman karşısında olduğumuzu anladım, ona hayran oldum. Sunumuna şu soruyla başladı; HAYATINIZIN ANLAMI NEDİR? Birkaç kişi söz aldı fakat beklenen yanıtı veremediler. Asıl aranan yanıt şuydu ; hayatın anlamı, anlamı olan bir hayat yaşamaktır. İkinci soru ise şuydu; HAYATINIZIN AMACI NEDİR? ”İnsanoğlunu ihtiyarlatan geride bıraktığı yılların çokluğu değil, ideal yokluğudur. Yıllar cildi kırıştırır, ideal yokluğuysa ruhları öldürür”. Bunun üzerine bir örnek verdi, nice ihtiyarlar tanıyorum bir hedef uğruna yaşıyorlar ve gözleri ışıl ışıl, kaç yaşında olurlarsa olsunlar ruhları genç ve dinamik. Öyle gençler de var ki, bir gayeleri olmadığı için erken yaşta hayattan bezmişler. Eşimiz, çocuklarımız, mesleğimiz ve gündelik yaşamımız dışında bir anlamı olmalı hayatınızın dedi. Sizi diğer insanlardan farklı kılan, yaratılış gayenize uygun bir anlam olmalı bu. Mesela sizi tanıyan insanlar sizin üzerinizde Allah’ın isimlerinden birinin tecelli ettiğini görmeli. Yada birgün bu dünyadan ayrıldığınızda sizi gerçekten iyilikle yad edebilecekleri bir özelliğiniz olmalı. Örneğin çok fedakar bir insandı, başkalarının mutluluğunu kendi mutluluğundan önce düşünürdü. Yada çok cömert bir insandı her zaman başkalarına verebilecek bir şeyleri vardı. Yada yetimleri sevindirmeyi çok severdi gibi. Örnekler çoğaltılabilir elbet. Bunların hepsi bizi diğer insanlardan ayıracak ve sıradan insan olmaktan çıkarıp yaratılış gayemize uygun insanı kamil olmaya doğru götürecek güzel vasıflar. Bunun farkına varmamız gerektiğine dikkat çekti. Yani bu dünyaya sadece yiyip - içip uyumak, evlenmek, çocuk büyütmek, çalışmak gibi fıtri ihtiyaçlarımız için gönderilmedik, bundan daha ulvi bir gayemiz var aslında. Her birimiz kendi yaratılış gayemizi bulmalı ve ona ulaşabilmek için emek vermeliyiz. O günden beri düşünüyorum, benim yaratılış gayem ne olabilir, Allah’ın hangi isminin üzerimde tecelli etmesini isterdim, kendim için hangi hedefi belirlemeliyim diye. Bence bu herkesin üzerinde düşünmesi gereken bir konu. Bir de hepimizin arkasına sığındığı vaktim yok bahanesine değindi Tuğba hanım. Herkesin ağzında aynı laf var, çok yoğunum hiçbir şeye vaktim yok. Oysa akşamları tv izlemezsek bir sürü boş vaktimiz olur ve o vakti kitap okumaya ayırabiliriz. Geceleri 7 saat uyuyorsak bir saat erken kalkıp meal okuyabiliriz. Eğer 15 yaşında kuranı kerimin mealini bitirmeliyim diye bir karar verdiysek ve 35 yaşında hala bunu gerçekleştiremediysek, günlük telaşlar bizi oyalar, ertelemeye devam ederiz ve bir gün kara toprağa girdiğimizde o meal hala bitmemiş olur. Fakat artık bunun telafisi mümkün olmaz. İşte bu son cümle tam olarak beni kalbimden vurdu. Çünkü o anlattığı bendim. Yani Allah bana Tuğba hanım vesilesiyle bir mesaj göndermiş oldu aslında. Ben de mesajı aldım ve gerekeni yapacağım inşallah. Allah hem ondan hem de vesile olanlardan razı olsun.

                Araya çok güzel bir Antalya tatili ve bir de seçim gündemi girdi. Antalya tatilini ayrı bir yazıda uzun uzun anlatmak isterim. Seçim konusunda ise yazmak istemiyorum, sadece sonucun üzücü ve endişe verici olduğunu düşünüyorum. Umarım ülkemiz ve hepimizin geleceği için hayırla sonuçlanır.


                Son olarak yaklaşmakta olan Mübarek Ramazan ayıyla ilgili birkaç satır yazmak istiyorum. Bu konuda hocaannenin bloğunda “çocuklu evde Ramazan’a nasıl hazırlanılır?” başlıklı yazısını okumanızı hepinize tavsiye ederim. Ben kendisini severek takip ediyorum ve bu yazıdan da çok ilham aldım. Öncelikle Ramazan ayı boyunca her gece sahurda teheccüd namazı kılmak için bir fırsatımız olduğundan bahsediyor. Mümkünse teheccüd namazını çocuğunuzun uyuduğu odada kılın, çünkü biz uyurken beynimiz çalışmaya devam eder ve hafıza etraftaki sesleri kaydeder. Sizin kıldığınız namazı ve fısır fısır okuduğunuz duayı çocuk hafızaya alacak, ilerleyen yıllarda bu onun için güzel bir bilinçaltı olacak inşallah. İftarlarda sade sofralar kurmaya gayret edin, hem sağlık için hem de sünnete uygun olması için. Teravih namazına çocuklarla birlikte gidin, hepsini kılamasanız bile kılabildiğiniz kardır, çocuk teravih sünnetine küçük yaşta alışmış olur. Bunu uygulamaya kararlıyım hatta mahalledeki çocuklu arkadaşlara da teklif ettim, çocukları alıp birlikte camiye gidelim diye pek sıcak bakmadılar. Biz türk milleti olarak konforlu ibadet etmeyi seviyoruz, bu yüzden de çocukları camilerden uzak tutuyoruz ama yanlış yapıyoruz. Hem biz cemaatle ibadet şevkinden mahrum kalıyoruz hem de çocukların en güzel yılları ibadet mekanlarından uzakta geçiyor. Kimse gelmese bile çocuklarımı alıp gitmeye niyet ettim, güzel sonuçlanır inşallah. Bir başka nokta da Ramazan erzağımızı alıp ihtiyacı olan bir aileye gitmek, çocuğun bu iyilik ortamına şahit olması ve zihninde bunun fotoğrafının kalması. Bu da yapılabilecekler listesinde. Siz de bu konuda yorum bırakıp kendi önerilerinizi paylaşabilirsiniz. Ben hocaanneden çok istifade ettim, Allah ondan razı olsun. İnşallah hepimiz için bereketli  bir ay olur. Geçen Ramazan olduğu gibi İsrail Filistin’e bomba yağdırmaz inşallah. Dünyanın dört bir yanındaki zulümlerin bittiği bir ay olur inşallah. Kendi ülkemizde de kaos ortamından uzak, huzurlu ve lezzetli bir Ramazan yaşarız inşallah. Selametle ve muhabbetle…