4 Kasım 2015 Çarşamba

Zamane Anneleri ve Annelik Halleri


Son günlerde sosyal medyada dolaşan bir fotoğraf var belki siz de görmüşsünüzdür. Avustralyalı bir çift; kadın 23, erkek 26 yaşında. 3,2,1 yaşlarında 3 çocukları varken bir de üçüzleri olmuş. Çocuklar mutlu, anne – babanın yüzü gülüyor. 6 çocukla birlikte gezip eğlenmekten, çocukları dışarıda kontrol etmekten yorulmayan ve korkmayan genç çift kalabalık ailenin tadını çıkarıyor gibi görünüyor fotoğraflarda. Kendi adıma onlara hayranlık duydum ve takdir ettim. Hatta biraz daha ileri gidip onlar gibi olmak isterdim diyebilirim.

Eğer aynı tablo bizim ülkemizde yaşanıyor olsaydı, kadın muhtemelen depresyona girmiş olurdu. Aylarca belki yıllarca kendine gelemezdi. Çocuklar sıkıntıdan birbirini yerdi, eve gelip bu ortamı gören baba ne yapacağını şaşırırdı. Tamam bu kadar da kötü olmazdı belki ama benim çevremde tek yada iki çocuk sahibi anne babaların bile yaşama sevincini ve kabiliyetini büyük ölçüde kaybettiklerini görüyorum. Çocuk sahibi olmadan önce büyük hevesler ve heyecanlarla yola çıkan genç anne babalar, doğumdan hemen sonra sürekli ağlayan, derdini anlatamayan minicik yavrucak karşısında ne yapacaklarını bilemiyorlar. Üstelik ziyarete gelen eş, dost ve akraba da pek yardımcı olmuyor. Niye ağlıyor, karnı mı aç, sütün yetiyor mu, kucağa alıştırma, emzik verme yada emzik annenin en büyük yardımcısıdır, benim en sevdiğim ince giydirme kuşun kanadından yel alır, göbeği düştü mü, yıkadınız mı, hala yıkamadınız mı, doktorların her söylediği yapılmaz bazı şeyleri büyükler daha iyi bilir, bebek bakmak kitaptan öğrenilmez tecrübeyle kazanılan bilgi daha değerlidir vs vs. Hepimiz en okumuş yazmış kültürlü olanlarımız bile tüm bu cümlelere muhatap olduk ve bunaldık çaresiz hissettik belki de. Bebeğin ne istediğini anlamak, kendimizi ve onu tanımak biraz zaman alıyor haliyle.

İlk günler en zorluk çektiğimiz konu emzirme meselesi oluyor. Eğer onu sağ salim atlattıysak bu kez gaz sancıları ve uykusuz geceler kapıda demektir. İlk üç ay geçmiş ve gaz sancıları da artık bitmişse, bebeğin uyuma yöntemini kavramış ve başarıyla  pratiğe dönüştürmüşsek nispeten rahat bir döneme girmiş sayılırız. Aylar geçtikçe bebeğimiz büyür, gelişir, her dönem beraberinde yenilikler ve bazı zorluklar getirir. Bazı anneler aylarca evden çıkmaz. Bebek hasta olmasın diye yada bebekle dışarıda gezip dolaşmak nasıl olur bilemediğinden, buna cesaret edemediğinden. Eğer kendini sokaklara atan, bebeğiyle birlikte çarşı,pazar, avm gezen bir anneyse belki daha çok yorulur ama negatif enerjisini atma şansı bulduğu için en azından daha rahat olur, anneyle birlikte gezen bebek çabuk yorulur bol bol uyur, uyuyan bebek eşittir mutlu anne demektir.


Bizim belki en büyük hatamız zahmetsiz  ve konforlu çocuk büyütmek gibi bir beklenti içine girmemiz oluyor. Halbuki böyle bir şey imkan dahilinde değil. Evet çocuk yetiştirmek dünyanın en zor ve en meşakkatli işi. Ama bu böyle diye karalar bağlamamız, mutsuz olmamız, çocuklar büyüyene kadar kendimizi hapis hayatı yaşıyor gibi hissetmemiz de gerekmiyor. Bazı annelerin tam da böyle hissettiğini düşünüyorum. Çocuğun bir an evvel büyümesi gerektiğini düşünüyorlar. Çocuklarını yapmak istedikleri her şeyin önünde engel olarak görüyorlar. Üstelik pek çoğumuz çocuklardan yetişkin gibi davranmalarını bekliyoruz, bu çok büyük bir yanılgı. Onlar çocuk, koşar, zıplar, yerlerinde duramazlar. Her şeyi merak ederler, keşfetmek isterler, her yeri karıştırırlar, bunu bizi deli etmek için değil merak duygusunun önüne geçemedikleri için yaparlar. Bazı çocuklar kendini yerlere atıp saatlerce ağlar, bunun hiç hoş bir durum olmadığını biliyorum ama o anda sakin kalmamız ve çocuğunun derdinin ne olduğunu anlayıp çözmeye odaklanmamız gerekir. Yoksa niye böyle yapıyor, niye beni sinir ediyor diye öfkelenip çocuğa da kendimize de hayatı zehir ederek bir yere varamayız. Pek çok anne çocuğuyla ilgili sorunları tek başına çözemediği için mutsuz oluyor, belki eşinden yeterince destek göremiyor yada kimden nasıl bir yardım alacağını bilemiyor. İşin içinden çıkamayınca bu mutsuzluğun faturasını masum yavruya kesiyor. Eğer tek çocuğu varsa ikinciyi yapmaktan vazgeçiyor belki. Yada iki çocuğu varsa bu kesinlikle yeterli, üçüncü çocuk plansız olarak geldiyse bu çok büyük bir mutsuzluk nedeni. Hiç çocuğu olmadığı halde eşinin ikiz yada üçüz bebeğimiz olsa ne güzel olur demesi üzerine Allah korusun neler söylüyorsun diyen bir genç anne adayının ruh hali fıtrata ters bir durum değil mi. Etrafta gördüğü olumsuz örnekler ve tüm annelerin elbirliğiyle çocuk bakmanın ne kadar zor, yorucu hatta mutsuz edici bir durum olduğunu ifade etmeleri en büyük etkendir bu durumda. Halbuki her birimiz anne baba olmayı istedik. O minik yavruları dualarla çağırdık. Rabbin emanetleri birer mucize eseri olarak bize verildi ve aslında büyük bir lütuf. Bunu hiç unutmamak lazım. Onlar kucağımıza aldığımız andan itibaren bize çok büyük bir mutluluk bağışladılar. Bizi temizlediler. Yaşadığımız her an bizi neşelendirmeye, pozitif enerji vermeye devam ediyorlar, masumiyetleri sayesinde bizi hep iyi ve güzele çağırıyorlar.  Bu zor ve zahmetli dönemler geçecek, bebeklerimiz büyüyecek. Geçici zamanlar için hem kendimizi hem onları yıpratmak yerine, anneliğin her anının tadını çıkarmak, bu süreci keyifli hale getirmek bizim elimizde.