18 Mayıs 2015 Pazartesi

Annelerinden Ayrı Büyüyen Çocuklar



Öncelikle çalışan annelerden gelebilecek eleştiri ve savunmaları peşinen kabul ediyorum. Muhakkak kendilerince haklı ve geçerli nedenleri vardır, çalışan yada çalışmayan bütün annelerin yaptığı seçimlere saygı duymak gerekir. Fakat ben annelerden ziyade çocukların açısından bakarak yazmak istiyorum bu yazıyı. Çünkü onların kendilerini savunma yada duygularını ifade etme şansları da yok. Anneleri ne karar verdiyse onu yaşamak zorundalar, mutlu yada mutsuz olarak.

Benim annem çalışan bir kadın değildi. Bütün çocukluğum onun şefkatli ve güven veren kollarında geçti. Okuldan yada işten eve döndüğüm her gün o bizi evde beklerdi. Bu sayede annesizlik nedir, anne sevgisinden mahrum kalmak nasıl bir duygudur bunu bilmeden büyüdüm ne mutlu. Biz şanslı çocuklardık. Çocukları anneleri büyütürdü. Çocuk bakım evleri yada kreşler yoktu. Anane ve babanneler tatillerde severdi torunlarını. Her şey yerli yerindeydi. Fakat ben o zamanlar annem gibi evde çocuklarını beklemenin hayalini kuran biri değildim. Aksine okumanın, meslek sahibi olmanın, kariyer yapmanın derdindeydim. Evlilik, çocuk falan uzak hayallerdi o zamanlar.

Yıllar geçtikçe hayallerime kavuşmuşken, neden her şeyi yarım bıraktım. Çocuk olduktan sonra neden işe geri dönmedim. Üstelik ben ücretsiz izin de kullanmıştım ve bebeğim nerdeyse bir yaşına girecekti işe dönmem gereken zamanlarda. Sütten kesilmişti daha önce. Annem bebeğine ben bakarım diyordu. Yani işe dönmemek için hiçbir geçerli nedenim yoktu görünürde. Fakat içten içe bebeğin ilk dört yılının çok önemli olduğunu ve bu süreyi kesintisiz bir şekilde benimle geçirmesi gerektiğini biliyordum. Bunu okumama da gerek yoktu, fıtraten biliyordum böyle olduğunu. Sağolsun o zamanki şube müdürüm konumu itibariyle kendisinden beklenmeyecek şekilde beni yüreklendirdi. Hilal sen başarılı bir iş arkadaşısın, iş hayatına birkaç yıl ara vermekle bir şey kaybetmezsin, evinde otur çocuklarını büyüt dedi bana. Halbuki normalde biz sana emek verdik, yıllarca eğittik, yetiştirdik, bize verimli olman gereken zamanda işi bırakamazsın, geri dönmelisin nevinden laflar etmeliydi. Kapitalizmin ona biçtiği rol bunu gerektirirdi. O ise kalbinden geçeni yaptı ve sıradan bir aile babası gibi konuştu. Ben de tüm eleştirilere ve içimde büyüyen korkulara rağmen kalbimden geçeni yaptım; 5 yıllık bankacılık kariyerimi bir kalemde silerek, üstelik 5 kuruş tazminat ta almadan işten ayrıldım. Evimin kadını, çocuklarımın anası oldumJ

Ben mükemmel bir anneyim ve çocuklarım çok mutlu diye bir iddiada bulunamam. Hatta GDO’lu mısırları yemelerine izin verdiğim için, çocuklarımın çok şanssız olduğunu düşünen anneler de varJ Muhakkak pek çok eksiğim kusurum vardır. Çalışan annelerin hep iddia ettiği gibi çocuklarımla çok kaliteli zaman geçiremiyor da olabilirim. Ama şunu söyleyebilirim ki, çocuklar her ihtiyaç duyduklarında yanlarındaydım. Her anne dediklerinde ben ordaydım. Onlara kendi evimizde rahatça dağıtabilecekleri, kırıp döküp keşfedebilecekleri bir ortam sundum. Annane – babanne kurallarıyla yada kreş ortamında değil kendi evlerinde benim gözümün önünde büyüdüler. Şimdiki zamanda neredeyse lüks olan bir şeyi yaşadılar yani. Bu yüzden şanslı olduklarını düşünüyorum.

Gelelim diğer çocuklara. Annelerinden çok erken ayrılmak zorunda kalan, daha anne sütüne ve anne kucağının sıcaklığına doyamadan, Adem Güneş’in ifadesiyle güvenli bağlanmayı yaşayamadan, başka kucaklara emanet edilen çocuklara. Çevremde gözlemlediğim bir iki örnekle başlamak istiyorum. Biri henüz küçücük bir  bebek. Annesini emmiyor. Annanesi tarafından bakılıyor. Annesinin işi serbest meslek olduğu ve iznini kendi koşullarına göre uzatabileceği halde işe dönmeyi tercih etmiş. Bebek daha iki aylık bile değil. O minicik yavru annesinden önce ananesini tanıyacak, onun kokusunu bilecek, beni karnında taşıyan sesine alışık olduğum annem nerede diye soracak muhtemelen. Bir başka örnek daha şanslı, çünkü o annesiyle kesintisiz 6 -7 ay geçirme şansı buldu. Ona da ananesi bakıyor. Annesini hala emiyor. Annesi işe dönüşünü biraz daha geciktirebilirdi belki ama böyle bir tercih yaptı. Çocuk annesini emerek uyuyabildiği için anane uykusu geldiğinde onu uyutmakta zorlanıyor. Bu yüzden ne zaman görsem uykusu gelmiş ama uyuyamamış bir halde oluyor çocuk.

Çalışan annelerin pek çoğu bilinçli, kendini iyi yetiştirmiş kadınlar. Çocukları için her şeyin en iyisini istiyorlar. İşten eve döndüklerinde onlarla kaliteli vakit geçiriyorlar. Anane ve babanneler daha tecrübeli ve muhakkak torunlarına annelerinden bile iyi  bakarlar!?. Bunların hepsi doğrudur. Ama çocuk sadece annesini ister. Onun için annesinin  kariyeri, çalışma koşulları, izin alıp alamayacağı gibi kavramlar bir şey ifade etmez. Hiçbir anane yada babanne torununa ne kadar iyi bakarsa baksın annenin yerini tutamaz. Üstelik onlar genç anneler gibi dinamik te olamaz. 20-25 yıl önce çocuk büyüttükleri yöntemlerle bu zamanda yeniden annelik etmeye çalışıyorlar. Bazı şeyleri yeniden öğreniyorlar. Yorulup didinip ellerinden gelenin en iyisini yapıyorlar mutlaka. Ama çocuklar ne hissediyor acaba. Onları ikinci anne gibi mi görüyorlar, büyükannelerin şefkati annenin boşluğunu doldurmaya yetiyor mu. Ya büyükannesiyle büyüyecek kadar şanslı olmayan yabancı birine emanet edilen yada kreşlerde büyüyen çocuklar. Onların hali daha mı vahim, daha mı çok acıtır insanın canını. Elbette bütün örnekler kötü olacak değil. Yakın bir dostum işe dönerken çocuğunu bakıcıya emanet etti, iyi bir ilişki kuruldu aralarında, çocuk bakıcısını da ikinci bir anne gibi benimsedi, onunla iyi vakit geçirdi. Hem arkadaşım hem de bebeği bu zor dönemi nispeten rahat geçirdiler ve ikisi de mutluydular.


Bugünün yaşam standardı bunu gerektiriyor ve çocuklar ister istemez buna ayak uydurmak zorunda kalıyorlar. Elbette uzun yıllar eğitim gören, çalışma hayatında pek çok zorluğa göğüs gererek bir yerlere gelen kadınların anne olduktan sonra her şeyden elini eteğini çekip eve kapanmasını beklemek gerçekçi olmaz. Ama en azından alabildikleri kadar uzun izin alıp, ücretsiz izin alma şansları varsa bunu es geçmeyip, eğer işe ara verme şansları varsa bir süreliğine de olsa bunu yapıp çocuklarının yanlarında olmalılar. Çünkü dünyaya gelmeyi onlar seçmedi, biz istediğimiz için emanet olarak verildiler. Dualarla çağırdığımız, aylar boyu yolunu gözlediğimiz kıymetli emanetlerden bu kadar çabuk ve kolay vazgeçmemeliyiz. Onların bize en çok ihtiyacı olduğu ilk ayları ve yılları boyunca elimizden geldiğince yanlarında olup gereken her türlü desteği sunmalıyız. Yoksa başkaları büyütsün diye çocuk sahibi olmanın ne anlamı olabilirki.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder