Öncelikle
çalışan annelerden gelebilecek eleştiri ve savunmaları peşinen kabul ediyorum.
Muhakkak kendilerince haklı ve geçerli nedenleri vardır, çalışan yada
çalışmayan bütün annelerin yaptığı seçimlere saygı duymak gerekir. Fakat ben
annelerden ziyade çocukların açısından bakarak yazmak istiyorum bu yazıyı.
Çünkü onların kendilerini savunma yada duygularını ifade etme şansları da yok.
Anneleri ne karar verdiyse onu yaşamak zorundalar, mutlu yada mutsuz olarak.
Benim
annem çalışan bir kadın değildi. Bütün çocukluğum onun şefkatli ve güven veren
kollarında geçti. Okuldan yada işten eve döndüğüm her gün o bizi evde beklerdi.
Bu sayede annesizlik nedir, anne sevgisinden mahrum kalmak nasıl bir duygudur
bunu bilmeden büyüdüm ne mutlu. Biz şanslı çocuklardık. Çocukları anneleri
büyütürdü. Çocuk bakım evleri yada kreşler yoktu. Anane ve babanneler
tatillerde severdi torunlarını. Her şey yerli yerindeydi. Fakat ben o zamanlar
annem gibi evde çocuklarını beklemenin hayalini kuran biri değildim. Aksine
okumanın, meslek sahibi olmanın, kariyer yapmanın derdindeydim. Evlilik, çocuk
falan uzak hayallerdi o zamanlar.
Yıllar
geçtikçe hayallerime kavuşmuşken, neden her şeyi yarım bıraktım. Çocuk olduktan
sonra neden işe geri dönmedim. Üstelik ben ücretsiz izin de kullanmıştım ve
bebeğim nerdeyse bir yaşına girecekti işe dönmem gereken zamanlarda. Sütten
kesilmişti daha önce. Annem bebeğine ben bakarım diyordu. Yani işe dönmemek
için hiçbir geçerli nedenim yoktu görünürde. Fakat içten içe bebeğin ilk dört
yılının çok önemli olduğunu ve bu süreyi kesintisiz bir şekilde benimle
geçirmesi gerektiğini biliyordum. Bunu okumama da gerek yoktu, fıtraten
biliyordum böyle olduğunu. Sağolsun o zamanki şube müdürüm konumu itibariyle
kendisinden beklenmeyecek şekilde beni yüreklendirdi. Hilal sen başarılı bir iş
arkadaşısın, iş hayatına birkaç yıl ara vermekle bir şey kaybetmezsin, evinde
otur çocuklarını büyüt dedi bana. Halbuki normalde biz sana emek verdik,
yıllarca eğittik, yetiştirdik, bize verimli olman gereken zamanda işi
bırakamazsın, geri dönmelisin nevinden laflar etmeliydi. Kapitalizmin ona
biçtiği rol bunu gerektirirdi. O ise kalbinden geçeni yaptı ve sıradan bir aile
babası gibi konuştu. Ben de tüm eleştirilere ve içimde büyüyen korkulara rağmen
kalbimden geçeni yaptım; 5 yıllık bankacılık kariyerimi bir kalemde silerek,
üstelik 5 kuruş tazminat ta almadan işten ayrıldım. Evimin kadını, çocuklarımın
anası oldumJ
Ben
mükemmel bir anneyim ve çocuklarım çok mutlu diye bir iddiada bulunamam. Hatta
GDO’lu mısırları yemelerine izin verdiğim için, çocuklarımın çok şanssız
olduğunu düşünen anneler de varJ Muhakkak pek çok eksiğim kusurum
vardır. Çalışan annelerin hep iddia ettiği gibi çocuklarımla çok kaliteli zaman
geçiremiyor da olabilirim. Ama şunu söyleyebilirim ki, çocuklar her ihtiyaç
duyduklarında yanlarındaydım. Her anne dediklerinde ben ordaydım. Onlara kendi
evimizde rahatça dağıtabilecekleri, kırıp döküp keşfedebilecekleri bir ortam
sundum. Annane – babanne kurallarıyla yada kreş ortamında değil kendi evlerinde
benim gözümün önünde büyüdüler. Şimdiki zamanda neredeyse lüks olan bir şeyi
yaşadılar yani. Bu yüzden şanslı olduklarını düşünüyorum.
Gelelim
diğer çocuklara. Annelerinden çok erken ayrılmak zorunda kalan, daha anne
sütüne ve anne kucağının sıcaklığına doyamadan, Adem Güneş’in ifadesiyle
güvenli bağlanmayı yaşayamadan, başka kucaklara emanet edilen çocuklara. Çevremde
gözlemlediğim bir iki örnekle başlamak istiyorum. Biri henüz küçücük bir bebek. Annesini emmiyor. Annanesi tarafından
bakılıyor. Annesinin işi serbest meslek olduğu ve iznini kendi koşullarına göre
uzatabileceği halde işe dönmeyi tercih etmiş. Bebek daha iki aylık bile değil.
O minicik yavru annesinden önce ananesini tanıyacak, onun kokusunu bilecek, beni karnında taşıyan sesine alışık olduğum annem nerede diye soracak muhtemelen. Bir başka örnek daha şanslı, çünkü o
annesiyle kesintisiz 6 -7 ay geçirme şansı buldu. Ona da ananesi bakıyor.
Annesini hala emiyor. Annesi işe dönüşünü biraz daha geciktirebilirdi belki ama
böyle bir tercih yaptı. Çocuk annesini emerek uyuyabildiği için anane uykusu
geldiğinde onu uyutmakta zorlanıyor. Bu yüzden ne zaman görsem uykusu gelmiş
ama uyuyamamış bir halde oluyor çocuk.
Çalışan
annelerin pek çoğu bilinçli, kendini iyi yetiştirmiş kadınlar. Çocukları için
her şeyin en iyisini istiyorlar. İşten eve döndüklerinde onlarla kaliteli vakit
geçiriyorlar. Anane ve babanneler daha tecrübeli ve muhakkak torunlarına
annelerinden bile iyi bakarlar!?.
Bunların hepsi doğrudur. Ama çocuk sadece annesini ister. Onun için
annesinin kariyeri, çalışma koşulları,
izin alıp alamayacağı gibi kavramlar bir şey ifade etmez. Hiçbir anane yada
babanne torununa ne kadar iyi bakarsa baksın annenin yerini tutamaz. Üstelik
onlar genç anneler gibi dinamik te olamaz. 20-25 yıl önce çocuk büyüttükleri
yöntemlerle bu zamanda yeniden annelik etmeye çalışıyorlar. Bazı şeyleri
yeniden öğreniyorlar. Yorulup didinip ellerinden gelenin en iyisini yapıyorlar
mutlaka. Ama çocuklar ne hissediyor acaba. Onları ikinci anne gibi mi
görüyorlar, büyükannelerin şefkati annenin boşluğunu doldurmaya yetiyor mu. Ya
büyükannesiyle büyüyecek kadar şanslı olmayan yabancı birine emanet edilen yada
kreşlerde büyüyen çocuklar. Onların hali daha mı vahim, daha mı çok acıtır
insanın canını. Elbette bütün örnekler kötü olacak değil. Yakın bir dostum işe
dönerken çocuğunu bakıcıya emanet etti, iyi bir ilişki kuruldu aralarında,
çocuk bakıcısını da ikinci bir anne gibi benimsedi, onunla iyi vakit geçirdi.
Hem arkadaşım hem de bebeği bu zor dönemi nispeten rahat geçirdiler ve ikisi de
mutluydular.
Bugünün yaşam standardı bunu gerektiriyor ve çocuklar ister istemez buna ayak
uydurmak zorunda kalıyorlar. Elbette uzun yıllar eğitim gören, çalışma
hayatında pek çok zorluğa göğüs gererek bir yerlere gelen kadınların anne
olduktan sonra her şeyden elini eteğini çekip eve kapanmasını beklemek gerçekçi
olmaz. Ama en azından alabildikleri kadar uzun izin alıp, ücretsiz izin alma
şansları varsa bunu es geçmeyip, eğer işe ara verme şansları varsa bir
süreliğine de olsa bunu yapıp çocuklarının yanlarında olmalılar. Çünkü dünyaya
gelmeyi onlar seçmedi, biz istediğimiz için emanet olarak verildiler. Dualarla
çağırdığımız, aylar boyu yolunu gözlediğimiz kıymetli emanetlerden bu kadar çabuk
ve kolay vazgeçmemeliyiz. Onların bize en çok ihtiyacı olduğu ilk ayları ve
yılları boyunca elimizden geldiğince yanlarında olup gereken her türlü desteği
sunmalıyız. Yoksa başkaları büyütsün diye çocuk sahibi olmanın ne anlamı
olabilirki.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder