18 Mayıs 2015 Pazartesi

Hızlandırılmış Bir Bursa Turundan Geriye Kalanlar



            Bursa annemin doğup büyüdüğü şehir. Çocukken her bayramda, her tatilde mutlaka gidip birkaç gün bazen de birkaç hafta geçirdiğimiz şehir. Büyüdükçe anlamı da değeri de arttı benim için. Annemin akrabalarını sevmek ve onlarla birlikte olmak bir yana, şehrin tarihi dokusu benim için hiç te azımsanmayacak bir anlam ifade ediyor. Orası memleket olmasaydı da gezmeye gidip keşfettiğim bir şehir olsaydı bundan daha az sevemezdim.

            Eşim de hem Bursa’yı çok sever, hem oradaki akrabalarımızla çok iyi geçinir. Bu yüzden Bursa hep gönlünde ve dilindedir. İzmir’de olduğumuz pek çok vakit şimdi Bursa’da olmak vardı der,  birlikte hayal kurarız. Bir de iki yıl önce kardeşimin tayini Keles’e çıktı, Arif dedemin doğup büyüdüğü bu küçük dağ kasabası yıllar sonra bizim için ayrı bir anlam ifade eder oldu. Daha önce de zaman zaman gittiğimiz akrabalarla buluştuğumuz bir yerdi. O zaman da severdik. Kardeşim oraya yerleşince biz de birkaç kez gidip orada vakit geçirme fırsatı bulduk. Gerçekten çok sevimli ve güzel bir ilçe. Tertemiz havası, ormanları, buz gibi suyu, sıcak ve samimi insanlarıyla Keles bizim için unutulmaz bir belde olarak yer edecek. Eşimin işi müsaade etmediği için gittiğimiz zamanlar uzun vakit geçiremiyoruz. Sadece iki günlük kısa ziyaretler oluyor genelde. Bu haftasonu da yine onlardan birini yaptık. Kardeşimin kısa bir süre sonra başka bir şehre tayin edilecek olması sebebiyle Keles’e veda ziyaretiydi aynı zamanda.

            Cuma günü ben annemlerle yola çıktım. Çocuklar şehirlerarası yolculuğu pek sevmedikleri ve sıkıldıkları için biraz zor bir yolculuk oldu. Yanıma aldığım kitaplar, kalemler, oyuncaklar kar etmedi. Hava çok sıcak olunca ekstra zorlandık. Neyseki kazasız belasız Bursa’ya dede evine ulaştık. O gece Miraç Kandiliydi, çok şükür yatsı namazını Ulucami’de eda edebilme fırsatımız oldu. Caminin içi tamamen dolup taşmış, avluya hasırlar sermişler, biz de dışarıda kendimize yer bulabildik. O kalabalık bana Mekke ve Medine’de yada İstanbul’da Eyüp Sultanda kılınan namazları hatırlattı. Ulucami’nin manevi havası beni her zaman etkiler, fakat o gece çok daha yoğun hissettim o maneviyatı. Allah’a şükürler olsun ki, ecdadın imanla ve aşkla yoğurarak göğe yükselttiği kubbeler ve minareler hala sapasağlam ayakta, inşallah kıyamete kadar da dimdik yerinde kalır ve her daim insanların dua ve aminleriyle yankılanır. O geceki en büyük duam bir Miraç Kandilini Kudüs’te Mescidi Aksa da geçirebilmekti. İnşallah kahrolası İsrail yeryüzünden silinir, yok olur gider. Zalimin zulmünün bittiği günleri de görürüz inşallah.

            Ertesi gün öğle namazını yine Ulucami’de kıldık. Çocukları da yanıma almıştım. Camide yaşadıklarımızı ayrı bir yazıda detaylı olarak anlatmak istiyorum, burada değinmek istemiyorum bu yüzden. Namazdan sonra Kozahan’a uğrayıp alışveriş yapmamak olmazJ Orada da her zaman yaptığımız ziyaretlerle birkaç saat geçirdik. Hem çok sıcak hem de çok kalabalıktı. Tek şikayet edebileceğim şey Bursa’ya her gidişimde şehri daha kalabalık buluyor oluşum. Hem yerli, hem yabancı turistler, hem de Bursa’nın kendi halkı, hepsi birden Ulucami ve etrafında toplanmış sanki. Tam bir cazibe merkezi olmuş. Akşamüstü Keles’e geçeceğimiz için Bursa’da fazla oyalanmadık. Halbuki bana kalsa mutlaka Emirsultan’a gitmek isterdim. Yeşil ve civarını ziyaret ederdim. Sümbüllü Bahçe yada Hünkar konağında çayımı yada şerbetimi içerdim. Maalesef bu sefer olmadı.

            Keles yoluna girer girmez şehrin kalabalığı da sıcak hava da geride kaldı. Serin, temiz, latif bir hava, yemyeşil ormanlar ve göller, cıvıl cıvıl kuş sesleri bize eşlik etti yol boyunca. Çocukların ikisi de uyuyup kaldığı için manzaranın tadını çıkardım doya doyaJ  Tam da akşam yemeği vakti ulaştık kardeşimin ve sevgili eşinin güzel evlerine. Yemek, kahve, çay ve muhabbet eşliğinde güzel bir akşam geçirdik. O akşamın en güzel keşfi; belli bir saatten sonra ötmeye başlayan kuşun güzel sesiydi. Bir süredir her gece aynı ağaçta ötmeye başlamış. Kardeşimin evinin önündeki parkta bulunan ağaçlardan birinde ötüyor muhtemelen. Gece bütün sesler susunca onun konseri başlıyor. Öyle güzel ötüyordu ki, bugüne kadar ağaçlara çiçeklere şehirlere aşık olmuştum  ama ilk kez kuş cinsinden bir hayvana hayranlık ötesinde bir yakınlık duydum. Sabaha kadar öttü ve bu sayede çok mesut bir gece geçirdim.

            Ertesi gün Kocayayla’da akraba buluşmamız vardı. Hem kardeşimin Keles’e vedası hem de akrabaların yıllar sonra yeniden bir araya gelmesi anlamını taşıyan bu güzel organizasyon hepimiz için çok güzel geçti. Eğer gidemeseydim çok üzülecektim şüphesiz. Hava çok güzeldi ve bu biraz şaşırtıcıydı. Çünkü iki yıl önce temmuz ayında yine Keles’te yağmur yağdıktan sonra hava çok soğuduğu için soba yakmıştık. Mayıs ayında bu kadar güneşli ve sıcak bir hava beklemiyordum.  İzmir’den gelirken sıcak havayı da peşimize takıp getirdik sanıyorumJ O günün ilk ve en güzel sürprizi, ben gelemem beklemeyin diyen eşimin son anda karar verip bizden önce piknik alanına varmış olmasıydı. Onun gelişiyle mutluluğum tamam oldu, yüzüm daha bir güldü. Bütün gün her şey yolunda gitti, hem çocuklar hem biz hem de büyükler için keyifli bir gün oldu. Dayımın gelini müstesna, onun alerjisi varmış ve daha gelir gelmez polenlerden etkilenip yüzü gözü kızardı, çok rahatsız oldu, kızcağız günün tadını çıkarmakta zorlansa da bize eşlik edip sonuna kadar kaldı sağolsun.


            Piknik bitip herkes dağıldıktan sonra yine kardeşimin evine döndük. Bir gece daha kalacak  ve gizemli kuşun senfonisini dinleyecek olmanın sevinci içindeydim. Tüm misafirler gittikten sonra camı açıp uzun uzun dinledim. Telefonuma sesini kaydettim. Hatta dostlarla paylaştım bu ses kaydını. Güzel olan her şey gibi bu da bitti. Sabah oldu. Eve dönüş vakti geldi. Tüm yolculukların en sevmediğim kısmı başladı. Pek çok insan bir yerlerden dönerken, evine kavuşacak olmanın sevincini yaşar. Bense gittiğim yerlerden ayrılıyor olmanın hüznünü yaşarım, sanki yeterince kalamadım, doyamadım, evimi henüz özlemedim gibi bir duygu bu. Bu yüzden Bornova’dan her inişimiz eşim için, yaşasın benim şehrim, evim evim güzel evim şeklinde dillendirilirken benim için yine geldik İzmir’e, sevemedim bir türlü şeklinde sessiz serzenişlerle doludur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder