Son günlerde sosyal medyada
dolaşan bir fotoğraf var belki siz de görmüşsünüzdür. Avustralyalı bir çift;
kadın 23, erkek 26 yaşında. 3,2,1 yaşlarında 3 çocukları varken bir de üçüzleri
olmuş. Çocuklar mutlu, anne – babanın yüzü gülüyor. 6 çocukla birlikte gezip
eğlenmekten, çocukları dışarıda kontrol etmekten yorulmayan ve korkmayan genç
çift kalabalık ailenin tadını çıkarıyor gibi görünüyor fotoğraflarda. Kendi
adıma onlara hayranlık duydum ve takdir ettim. Hatta biraz daha ileri gidip
onlar gibi olmak isterdim diyebilirim.
Eğer aynı tablo bizim ülkemizde
yaşanıyor olsaydı, kadın muhtemelen depresyona girmiş olurdu. Aylarca belki
yıllarca kendine gelemezdi. Çocuklar sıkıntıdan birbirini yerdi, eve gelip bu
ortamı gören baba ne yapacağını şaşırırdı. Tamam bu kadar da kötü olmazdı belki
ama benim çevremde tek yada iki çocuk sahibi anne babaların bile yaşama
sevincini ve kabiliyetini büyük ölçüde kaybettiklerini görüyorum. Çocuk sahibi
olmadan önce büyük hevesler ve heyecanlarla yola çıkan genç anne babalar,
doğumdan hemen sonra sürekli ağlayan, derdini anlatamayan minicik yavrucak
karşısında ne yapacaklarını bilemiyorlar. Üstelik ziyarete gelen eş, dost ve
akraba da pek yardımcı olmuyor. Niye ağlıyor, karnı mı aç, sütün yetiyor mu,
kucağa alıştırma, emzik verme yada emzik annenin en büyük yardımcısıdır, benim
en sevdiğim ince giydirme kuşun kanadından yel alır, göbeği düştü mü, yıkadınız
mı, hala yıkamadınız mı, doktorların her söylediği yapılmaz bazı şeyleri
büyükler daha iyi bilir, bebek bakmak kitaptan öğrenilmez tecrübeyle kazanılan
bilgi daha değerlidir vs vs. Hepimiz en okumuş yazmış kültürlü olanlarımız bile
tüm bu cümlelere muhatap olduk ve bunaldık çaresiz hissettik belki de. Bebeğin
ne istediğini anlamak, kendimizi ve onu tanımak biraz zaman alıyor haliyle.
İlk günler en zorluk çektiğimiz
konu emzirme meselesi oluyor. Eğer onu sağ salim atlattıysak bu kez gaz
sancıları ve uykusuz geceler kapıda demektir. İlk üç ay geçmiş ve gaz sancıları
da artık bitmişse, bebeğin uyuma yöntemini kavramış ve başarıyla pratiğe dönüştürmüşsek nispeten rahat bir
döneme girmiş sayılırız. Aylar geçtikçe bebeğimiz büyür, gelişir, her dönem
beraberinde yenilikler ve bazı zorluklar getirir. Bazı anneler aylarca evden
çıkmaz. Bebek hasta olmasın diye yada bebekle dışarıda gezip dolaşmak nasıl
olur bilemediğinden, buna cesaret edemediğinden. Eğer kendini sokaklara atan,
bebeğiyle birlikte çarşı,pazar, avm gezen bir anneyse belki daha çok yorulur
ama negatif enerjisini atma şansı bulduğu için en azından daha rahat olur,
anneyle birlikte gezen bebek çabuk yorulur bol bol uyur, uyuyan bebek eşittir
mutlu anne demektir.
Bizim belki en büyük hatamız
zahmetsiz ve konforlu çocuk büyütmek
gibi bir beklenti içine girmemiz oluyor. Halbuki böyle bir şey imkan dahilinde
değil. Evet çocuk yetiştirmek dünyanın en zor ve en meşakkatli işi. Ama bu
böyle diye karalar bağlamamız, mutsuz olmamız, çocuklar büyüyene kadar
kendimizi hapis hayatı yaşıyor gibi hissetmemiz de gerekmiyor. Bazı annelerin
tam da böyle hissettiğini düşünüyorum. Çocuğun bir an evvel büyümesi
gerektiğini düşünüyorlar. Çocuklarını yapmak istedikleri her şeyin önünde engel
olarak görüyorlar. Üstelik pek çoğumuz çocuklardan yetişkin gibi davranmalarını
bekliyoruz, bu çok büyük bir yanılgı. Onlar çocuk, koşar, zıplar, yerlerinde
duramazlar. Her şeyi merak ederler, keşfetmek isterler, her yeri karıştırırlar,
bunu bizi deli etmek için değil merak duygusunun önüne geçemedikleri için
yaparlar. Bazı çocuklar kendini yerlere atıp saatlerce ağlar, bunun hiç hoş bir
durum olmadığını biliyorum ama o anda sakin kalmamız ve çocuğunun derdinin ne
olduğunu anlayıp çözmeye odaklanmamız gerekir. Yoksa niye böyle yapıyor, niye
beni sinir ediyor diye öfkelenip çocuğa da kendimize de hayatı zehir ederek bir
yere varamayız. Pek çok anne çocuğuyla ilgili sorunları tek başına çözemediği
için mutsuz oluyor, belki eşinden yeterince destek göremiyor yada kimden nasıl
bir yardım alacağını bilemiyor. İşin içinden çıkamayınca bu mutsuzluğun
faturasını masum yavruya kesiyor. Eğer tek çocuğu varsa ikinciyi yapmaktan
vazgeçiyor belki. Yada iki çocuğu varsa bu kesinlikle yeterli, üçüncü çocuk
plansız olarak geldiyse bu çok büyük bir mutsuzluk nedeni. Hiç çocuğu olmadığı
halde eşinin ikiz yada üçüz bebeğimiz olsa ne güzel olur demesi üzerine Allah korusun
neler söylüyorsun diyen bir genç anne adayının ruh hali fıtrata ters bir durum
değil mi. Etrafta gördüğü olumsuz örnekler ve tüm annelerin elbirliğiyle çocuk
bakmanın ne kadar zor, yorucu hatta mutsuz edici bir durum olduğunu ifade
etmeleri en büyük etkendir bu durumda. Halbuki her birimiz anne baba olmayı
istedik. O minik yavruları dualarla çağırdık. Rabbin emanetleri birer mucize
eseri olarak bize verildi ve aslında büyük bir lütuf. Bunu hiç unutmamak lazım.
Onlar kucağımıza aldığımız andan itibaren bize çok büyük bir mutluluk
bağışladılar. Bizi temizlediler. Yaşadığımız her an bizi neşelendirmeye,
pozitif enerji vermeye devam ediyorlar, masumiyetleri sayesinde bizi hep iyi ve
güzele çağırıyorlar. Bu zor ve zahmetli
dönemler geçecek, bebeklerimiz büyüyecek. Geçici zamanlar için hem kendimizi
hem onları yıpratmak yerine, anneliğin her anının tadını çıkarmak, bu süreci
keyifli hale getirmek bizim elimizde.